İstanbul'un Tarih ve Kültür
Dolu Sokaklarında Bir Gezgin
İstanbul…
Tarihin ve kültürün iç içe geçtiği, her sokağında farklı bir hikâye saklayan
büyüleyici bir şehir. Yıllardır gezgin olarak dünyanın birçok yerini dolaştım
ama İstanbul kadar etkileyici çok az yer gördüm. Eğer siz de benim gibi tarihin
izlerini sürmekten hoşlanıyorsanız, bu şehir tam bir keşif cenneti! Şimdi size
İstanbul sokaklarında yaptığım geziden bahsedeceğim.
Ayasofya
İlk durağım
elbette Ayasofya oldu. 537 yılında inşa edilen bu muazzam yapı, önce kilise,
sonra cami, ardından müze ve şimdi tekrar cami olarak ziyaretçilerini
ağırlıyor. İçeri girdiğimde devasa kubbesi ve ihtişamlı mozaikleriyle beni
adeta büyüledi. Burada durup gözlerimi kapattım ve yüzyıllar öncesinde bu taş
duvarlar arasında yankılanan sesleri hayal ettim.
Sultanahmet Camii
Ayasofya’nın
hemen karşısında, Osmanlı’nın zarafetini gözler önüne seren Sultanahmet
Camii’ne adım attım. Sabahın erken saatlerinde buraya geldiğimde avlusu
neredeyse boştu. Caminin içine girdiğimde mavi çinilerinin ışıkla dans ettiğini
gördüm. Burası tam anlamıyla huzurun adresi… Eğer buraya gelirseniz,
minarelerin ihtişamına hayran kalmamak elde değil.
Topkapı Sarayı
Sonraki
durağım, Osmanlı padişahlarının yüzyıllarca hüküm sürdüğü Topkapı Sarayı oldu.
Burada yürümek adeta bir zaman yolculuğu yapmak gibiydi. Harem Dairesi’ni
gezerken Osmanlı hanedanının hayatına dair göz alıcı detaylar keşfettim. Kutsal
Emanetler bölümüne geldiğimde ise derin bir sessizlik içinde kalıp, tarihin
ağırlığını hissettim.
Yerebatan Sarnıcı
Beni en çok
etkileyen yerlerden biri Yerebatan Sarnıcı oldu. Loş ışıkların arasında yürürken
damlayan suyun sesi eşliğinde kendimi bir film sahnesindeymiş gibi hissettim.
Medusa Başı Heykeli’nin önüne geldiğimde ise tüylerim diken diken oldu.
Kapalıçarşı
Bir gezgin
için gittiği yerlerden hatıra almak olmazsa olmaz! Bu yüzden Kapalıçarşı’ya
uğramadan edemezdim. Rengârenk baharatlar, el yapımı mücevherler ve eski
Osmanlı motifleriyle süslenmiş halılar arasında dolaşırken zamanın nasıl
geçtiğini anlamadım. Burada pazarlık yapmak işin en eğlenceli kısmıydı!
Mısır Çarşısı
Kapalıçarşı’dan
çıkıp Mısır Çarşısı’na yöneldim. İçeri girdiğim anda burnuma baharatların
keskin kokusu çarptı. Burası adeta bir lezzet cenneti! Buradan biraz Türk
lokumu ve baharat alarak yoluma devam ettim.
Dolmabahçe Sarayı
Boğaz’ın
kenarında yükselen Dolmabahçe Sarayı’na geldiğimde Batı mimarisinin Osmanlı ile
nasıl muhteşem bir şekilde birleştiğini gördüm. Salonlarında yürürken devasa
kristal avizeler ve altın işlemeli tavanlar adeta başımı döndürdü. Burada
Mustafa Kemal Atatürk’ün son günlerini geçirdiği odayı ziyaret ettiğimde ise
içimi bir hüzün kapladı.
Galata Kulesi
İstanbul’un
siluetini en güzel nereden izleyebilirim diye düşünürken rotamı Galata
Kulesi’ne çevirdim. Kuleye çıktığımda İstanbul ayaklarımın altındaydı. Boğaz,
tarihi yarımada, Haliç… Hepsi bir arada, sanki bir tablo gibi duruyordu.
Güneşin batışını burada izlemek unutulmaz bir deneyim oldu.
Kız Kulesi
Boğaz’da bir
tekne turu yaparken Kız Kulesi’ni yakından gördüm. Şehrin ortasında, bir
masalın içinden çıkmış gibi duran bu kuleye dair anlatılan hikâyeleri dinlemek
büyüleyiciydi.
Süleymaniye Camii
Son durağım,
Mimar Sinan’ın en büyük eserlerinden biri olan Süleymaniye Camii oldu. Buraya
geldiğimde İstanbul’un en güzel manzaralarından biriyle karşılaştım. Geniş
avlusunda oturup şehrin gürültüsünden uzaklaştığım o an, İstanbul’un ruhunu tam
anlamıyla hissettiğim andı.
İstanbul’u
keşfetmek demek, tarihle iç içe bir yolculuğa çıkmak demek. Her köşe başında
başka bir hikâye, her taşında başka bir medeniyetin izi var. Eğer bir gün
yolunuz İstanbul’a düşerse, sadece turist değil, bir gezgin olun. Sokaklarında
kaybolun, tarihine dokunun, kültürünü hissedin. Kim bilir, belki siz de benim
gibi bu şehre âşık olursunuz…